19 Nisan 2014

Peter Çok Zeki

Peter çok zeki. Her Avrupa ülkesini ezbere bilir.
Bahçesinde bir elma ağacının altında oturmayı ve düşecek bir elmayı beklemeyi çok sever.

Peter dokuz yaşındayken öğretmeni, bu gezegenin öldüğünü ve onu kurtaracak birine ihtiyacı olduğunu söyledi. Peter eve döndüğüne annesine dedi ki,

"Ben gezegenimizi kurtarmak için bir yolculuğa çıkıyorum. Dünyamız kurtarılıncaya kadar dönmüyorum. Kral ve meclisi görmek için kendi yolumdan gideceğim. Yardım etmezlerse bir başıma yapacağım. Beklemek istemiyorum."


Peter gençtir. Konuşmaya çalışır ama kimse onu dinlemez. Çünkü herkes yaşayıp ölmekle meşguldür, başlarını kaldırıp ne yaptıklarını bile düşünemeden.

Ama gezegenimizi kurtarmak için seyahate çıkan çocuğa bak. Dünyamız kurtarılıncaya kadar da dönmeyecek. Kralı ve meclisi görmek için kendi yolundan yürüdü. Ama hepsi ona sırt çevirdi.


7 Ocak 2014

Cemaat Yurdu, Tey Tey

Size geçmiş bir zamanda cemaat yurduna gittiğimi, hatta orada yatılı kaldığımı söylesem ne kadar inanırsınız? Malesef ki şaka yapmıyorum. Bir beş, altı yıl öncesine gidelim. Liseye ilk başladığım yıl, yazın sekiz haftalık mıydı neydi, bir kuran kursu mantığıyla yurtta eğitim veriyorlarmış. Sabahtan akşama kadar arapça okuma, hatim etme, akşamları da dini sohbetler filan, beş vakit namaz vazgeçilmezlerden zaten. Birileri annemin aklına nasıl girmişse artık, gideceksin de gideceksin. Kuranı kerim okumayı öğreneceksin, başka çıkış yolun yok. E gitmek istemiyorum? Gİ-DE-CEK-SİN.

Benim de sorgulamaya, şüphe duymaya başladığım ilk zamanlardı bu sözü geçen zamanlar. Hem kafamdaki sorulara bi cevap bulurum, hem de dini konuda bir karar verirken bir şeyler biliyor olurum, cahil olmam diye kendimi avuttum, baskıyı çok da diretmeyerek gittim.

İlk haftanın işkence gibi geçtiğini ifade etmeme gerek var mı? Sabahları üç saat aralıksız arapça kuran okuma saati, öğleden sonraları adını hatırlamadığım bir kaynağı ezberlemek, tam bir işkence. Akşamları yemekhanede yediğimiz yemekler köpek maması tadında. Et yapıyorlar çiğ çiğ, pilav yapıyorlar yarısı taş. Ekmek zaten bulursan şanslısın. O da kepek. Hadi bunları geçtim, beş vakit namaz? 

Başlarda Polyannacılık oynuyordum. Kuran okuma saatlerini geçiştiriyordum, yemekhaneyi hafife alıp bisküviyle karnımı doyuruyordum, pilavlı sohbetleri de yobaz zihniyeti tanımak için değerlendirebiliyordum. Ama çok fazla müdahalede bulunulması, bu ortama çok fazla maruz kalmam beni benden aldı.

Arkadaş edinmem ne derece mümkün? Kimseyi küçümsemiyorum, sadece fikir ayrılıklarından bahsediyorum. Benim anlaşabileceğim, kafa dengim bir kişi yok.

Salı günleri ev izniydi. Bir haftalık maratonun ardından eve dönerken her şeyimi topladım. Gidecektim ama dönmeyecektim. Bavulumu doldurdum, kıyafetlerim, şuyum, buyum her şeyim tamamen hazır. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Baskı konusunda tek bir tereddütü olmayan annem, sen yaparsın, edersin, başarırsın edalarıyla bir şeyleri kabullenmeme konusundaki ısrarını sürdürdü.

Geri döndüğümün ikinci günü yan gruptan Burak diye bir çocukla tanıştım. Konuşurken anladım ki o da benim gibi. İnanmıyor, sorguluyor, ailesinin baskısıyla gelmiş. Tanışmamızın ikinci gününde yurttan kaçacağımı söyledim. Ama nasıl yapacağımı bilmiyordum. Eşyalarımız çok bi defa. Ayrıca kapıdan öylece çıkıyorum diyerek çıkamayız. Yurtla anayol arasında bir kilometre mesafe var. Bir kilometre boyunca yolda yürürken kesinlikle yakalanırız.

Burak'ın dahiyane fikirleri bu firarın başarılı olmasında çok etkiliydi. Çok gerekli eşyalarımızı alıp diğerlerini orada bırakacaktık. Sırt çantama olabildiğince az eşya koydum, çünkü hafif olmalıydı.

E tamam güzel de, hala nasıl kaçacağımız, nasıl yakalanmayacağımız belli değil. Onu da şöyle çözdük. Yatsı namazı için herkesi toplamaya başladıklarında çamaşırhanedeki dolaplardan birine saklanacağız. Herkesin namaza başladığından emin olduğumuz anda çamaşırhanedeki pencerelerden tüyerek tarlaların arasından anayola kadar koşacağız. Mesafe epey uzundu ama çaresizdik, tek oluru buydu.

Plan tıkırında işlemeye başladı. Herkesin gittiğinden emin olduktan sonra garanti olması için beş dakika daha bekledik. Sonrasında sırt çantalarımızla birlikte pencereden sızıp arka bahçeye geçtik. Hemen oradan sahaya geçip tarlalarda koşmaya başladık. Açıkça söyleyeyim müthiş bir korku halindeyim. Çünkü yazın ortası. Temmuz mudur, Ağustos mudur her neyse, tarlalardan ne çıkacağı da belli değil. Yılanı var, çiyanı var. Neredeyse hiç duraklamadan anayola kadar koştuk Burak'la.

Anayola geldiğimde sanki savaştan çıkmış da özgürlüğünü eline almış asker gibiydim. Burak'ın evine kalkan servisler o saatte hala varmış. Neyse ki bulduk da uğurladım. O günden sonra hiç yüzyüze görüşmedim. Telefon numarası vardı aslında ama o da başka karışık bir mevzu, kimvurduya gitti numarası. Yani artık görüşmüyoruz. Bizim eve ne servis, ne şehiriçi, hiçbir şey yok. Yürüyecek olsam sabaha anca varırım herhalde. Zaten yorgunluktan bithap düşmüşüm. Bir taksici buldum. 
Falanca yere kadar kaça götürürsün?
45'e kadar oluru var.
Zaten çaresizliğim her yerimden buram buram akıyor. 45'e nasıl gideyim eve! Neyse ki anlayışlı biri çıktı, çaresizliğimi de gördü ki 30'a anlaştık. Eve gelene kadar on beş dakika ya geçmiştir ya geçmemiştir, ben çoktan uyuyakalmışım takside. Perişan olmuşum. Hemen evden aldığım parayı taksiciye verip teşekkür ettim. Sağ olsun abim, başımın üstünde yeri vardır o taksicinin. Candır o can.

Tabi daha sonra sıkıntılar biter mi? Evde bir curcuna koptu ki anlatmak mümkün değil. Boşanmış bir çiftin çocuğu olmak böyle avantajlar sunuyor ki tatilimin kalanını babamla birlikte geçirdim. Okul dönemi geri döndüğümde, bu konu bir daha açılmamak üzere kapandı.


Evet, bu başımdan geçen olay hiç iyi değildi. İstemediğim bir ortama, baskıyla götürülmüş ve bir buçuk haftası tamamen problemlerle geçmiş bir dönemdi. Ama bu iki haftanın da bana kattığı şeyler olduğunu inkâr edemem.

Birincisi, ileride kendi çocuklarım olursa onlara baskıyla hiçbir şeyi zorlayamayacağımı öğrenmiş oldum. Sonuçları problemlerden öteye geçmiyor. İkincisi, dinin kafa uyuşturan uyuşturuculardan bir farkının olmadığını anlamama çok yardımcı oldu. Üçüncüsü ise, kafamdaki sorulara ve şüphelere cevap bulmamı sağladı. Dinimi bu olayın hemen üzerine bırakmamış olsam da birkaç yıl sonra vermiş olduğum radikal kararımda bu olayın çok fazla etkisi oldu.

Siz, siz olun, insanlara olmak istedikleri kişiler olma fırsatını verin. Onları kalıplara sokmayın.